Halk Dili

 Halk Dili 


Halk dili terimiyle anlatılan, genel olarak günlük hayatta insanların iletişim kurmakta kullandıkları dil, yani konuşma dilidir. Buna “sesli dil” de denmektedir. Bir dilin gelişme tarihi içinde sesli dilin belirli bir zaman dilimindeki durumunu belirlemek kolay olmadığı gibi, gelişme basamaklarını izlemek de mümkün değildir. 

Bu yüzden dilin tarihî dönemleri bakımından bu terime yükleyebileceğimiz anlam, “günlük konuşma dili” değil de yazılı metinlerde niteliği belirlenebilen dil, demek ki bir bakıma “yazıya geçirilmiş konuşma dili”dir. 

Halk dili ortak anlaşma dilidir, bu yüzden herkesçe anlaşılır olmak zorundadır. Toplum içinde, eğitim seviyesi ve yeri ne olursa olsun, herkesin böyle bir dil kullanması hem olağan, hem gerekli, hem de kaçınılmazdır. Doğal olarak böyle bir dilin kelime dağarcığının ve anlatım olanaklarının çok da geniş olması beklenemez. 

Toplu yaşayışın gerekli kıldığı ilişkiler içinde kişiler arasında iletişim aracı olarak kullanılan halk dili, bu yüzden köküne daha bağlı, başka dillerin etkisine oldukça kapalı, hızlı değişime karşı ise dirençli ve korumacıdır. Halk dilinin kuşkusuz bir de edebiyatı vardır ve bu edebiyat kendi geleneğinden kopmadan yüz yıllarca geniş kesimlerin beğenip paylaştığı, titizlikle koruyup sürdürdüğü bir edebiyattır.

Toplumların yeni kültür ve medeniyet çevreleriyle karşılaşmalarından doğan etkilerle ortaya çıkan değişimler kaçınılmaz olsa da, bu edebiyatın dilinin günlük konuşma diline göre çok da farklılaşmadığı bir gerçektir. Böyle bir dilde, değişen inanç, anlayış ve eğilimlerin ve bunların yön verdiği hayat tarzlarından doğan günlük ihtiyaçların zorlamasıyla alınmış olan kelimeler de halklılaştırılmıştır. 

Bununla birlikte, halk dilinin de, tıpkı yazı dili gibi, eğitim ve kültür alanlarındaki gelişmeye bağlı olarak sürekli bir gelişme, dolayısıyla da değişme göstermesi söz konusudur. Edebiyatı yalnızca belli toplum kesimlerinde yayılma ve gelişme göstermiş olsa da, Batı Türkçesi’nin bütün dönemlerinde böyle bir dil, toplumu oluşturan bütün kesimler için gerekli ve geçerli olmuş, sultandan hiç okumamış köylüye kadar, belli seviye farklarını korumuş olarak, toplumda hem “sesli dil” olarak kullanılmış, hem de “yazı dili” olarak sürekli kullanımda kalmıştır. 

Batı Türkçesi’nin ilk döneminde, özellikle beylikler çağında üretilmiş olan çok sayıda telif ve tercüme eserin dili bu halk Türkçesi olduğu gibi, Osmanlı Türkçesi döneminde de bu dille pek çok eser kaleme alınmıştır. Medrese eğitiminin yaygınlaşması, doğal olarak okur-yazar oranının artması sonucunu doğurmuş, buna bağlı olarak Arapça ve Farsça öğrenenlerin sayısı hızla çoğalmıştır.

Bu arada Fars edebiyatına karşı geniş bir ilgi uyanmış, bu ilgi aruzla yazılmış birçok manzum eserin Türkçe’ye aynı ölçü kullanılarak manzum çevirilerinin yapılması yolunu açmıştır. Öte yandan medrese eğitimi görmüş olanların edebiyat sanatı bilgileri de edinerek aruzla ve özellikle Fars edebiyatını örnek tutarak şiir yazma hevesi giderek artmış, bu arada edebiyata duyulan ilgi ve şaire verilen destek de bu hevesleri beslemiştir. 

İşte bütün bu sebeplerle yazı diline çoğalan ölçüde kelime girmeye başlamıştır. Türkiye Türkçesi’nin ilk dönemi içinde başlayan bu gelişmenin XV. yüzyılın ortalarına kadar oldukça yavaş yol aldığı görülür. Özellikle beylikler döneminde ve Osmanlı Beyliği’nin kuruluş çağında yapılan geniş çeviri çalışmalarının hazırladığı bu gelişme, beylerden büyük destek görmüş, ancak bu dönemin beyleri halk dilinin sınırlarını aşan böyle bir dile ve bu dille kurulmaya çalışılan bir edebiyat akımına uzak ve yabancı kalmışlardır. 

XV. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak özellikle büyük medreselerin bulunduğu, bu yüzden de birer bilim ve kültür merkezi olma yolundaki İstanbul, Bursa ve Edirne gibi şehirlerde söz konusu gelişme daha hızlı seyretmiştir. İşte bu hızlı gelişmenin etkisiyle giderek farklılaşan halk dili Osmanlı Türkçesi döneminde, “şehirli dili” denebilecek bir okumuş kesim dili niteliği kazanmış, özellikle İstanbul’da eğitimli, aydın kimselerin konuştukları bu dil “İstanbul Türkçesi” adını almıştır. 

Geniş bir okumuş kesimin konuşma dili olan bu gelişmiş ve zengin dil, aynı zamanda yazı dili olarak da, özellikle edebiyatın nesir türünde yaygın olarak kullanılmıştır. Başlıca özelliği yabancı dil kalıplarına oldukça az yer vermek olan bu dilin daha çok geniş kitlelere ulaşmayı amaçlayan öğretici ve eğitici eserlerde kullanılmış olduğu görülür.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

II. Osman Han

II. Mehmet (Fatih Sultan Mehmed)

Bosna Tarihi