RÖNESANS DÖNEMİNDE ORTAYA ÇIKAN FELSEFİ AKIMLAR
RÖNESANS DÖNEMİNDE ORTAYA ÇIKAN FELSEFİ AKIMLAR
Tomasso’nun ardından Avrupa Düşüncesinde bilimsel bir yönelim gözlemlenir. İnsanoğlu yeniden yıldızlara, dış dünyaya merak salar. Modern bilim bu dış dünyadan başlar. En son insan araştırılmaya başlar.
Artık tartışma ve akıl yürütmenin yerini, gerçeklerle yüzleşmek, deney ve ölçümler almıştır. Bu dönem çok önemli isimler yetiştirmiştir. Batı kültürünün artık doğu kültürünü geride bırakmaya başladığı açıktır. Kopernik, Gelileo Gelilei, Newton, Mchiavelli, Bacon, Hoobs bu dönemin ilk akla gelen bilim adamlarıdır.
Ardından gelen dönem kilisenin düşünce üzerindeki baskısının tamamen kırıldığı dönemdir. Artık her şeyden çok akla güveniliyordu. Felsefede bu dönem, “Akılcılık” olarak adlandırılır. Descartes, Spinoza, Leibniz’de bu dönemin ilk akla gelen isimleridir.
Akılcılığa ilk tepkiler Deneycilerden geldi. Deneycilere göre; akılcıların atladıkları nokta, duyusal deneyimlerinde bilgiye kaynak olabileceği konusudur. Verilerin ilk kaynağı duyusal deneyimden başkası olamazdı.
Akıl ancak bunlardan çıkarımlar elde eder ve başka şeylerle ilişkilendirebilir. Liberaller öncüsü Locke, Tutarlı Deneyci Berkeley, aslında bir Septik olan Hume, Muhafazakar Burke, bu dönemin önemli isimlerindendir. Britanya adalarında filizlenen bu düşünce bundan sonra, İngilizce konuşun dünyada felsefenin büyük bölümüne egemen oldu.
XVIII. Yüzyıl Fransa’sı, felsefeyi çoğu yönüyle halkın katına indirdi. Dinde özgür düşünceli, siyasette radikal bir sınıf ortaya çıktı. Eşsiz hicivci Voltaire, kahkaha ile geleneksel inançları savurdu. Diderot, yaygın düşünce tarzını değiştirmek için otuz beş ciltlik Ansiklopedi yazdı.
İşte bu noktada Rönesans’tan söz etmeden geçmek doğru olmayacaktır. Oyunumuzda da adı geçen Giordano Bruno’nun yakılmasının ardından artık Ortaçağ tarihe karışmıştır. Oyunumuzun ikinci perde ikinci sahnesi Avrupa’nın bu dönemine açılan penceresidir.
Her çağı olduğu gibi Rönesans’ı da kesin tarihlerle belirlemek imkansızdır. Kaynaklar bu konuda farklı olaylar ve tarihler üzerinde durmaktadır. Ancak en doğru yaklaşım şudur: Rönesans dönemi; XV. ve XVII yüzyıllar arasındaki oldukça uzun bir dönemi kapsayan Avrupa kültür hareketine verilen addır.
Rönesans düşüncesinin doğmasında en büyük etki, kuşkusuz, bilimsel düşüncenin gelişmesidir. Bu bilimsel kıpırdanışlar aslında, VIII. Yüzyıl sonlarına kadar dayanır. Öğrenim gören insanların sayısı belli dönemlerde hızla artmıştır. Bu dönemlerdeki parlayışlar Karolenjler Rönesans’ı olarak tarihe geçmiştir.
XVI. Yüzyıl siyasal açıdan da toplumsal açıdan da verimli bir yüzyıl oldu. İnsanlar yeninin peşinde giderken, yeni bir düzen arayışının da peşinden gittiler. Gerçekleri tasarlamaya çabalarken bu yeni düzeni öylesine ülküleştirdiler ki olabiliri tasarlarken, olamazlara düştükleri de oldu. İşte Thomas Morus’un “ütopyacı” görüşleri de böyle ortaya çıktı.
Her şeyin açıkça, büyük bir atılganlıkla düşünebildiği bu dönemde bu kadar siyasi tasarımın ortaya çıkışının nedeni, merkezi otoritenin gücünün yanında, çoğu çelişkileri de içinde barındırıyor olmasında gizlidir.
Rönesans’ın insancı eğilimleri yankısını her şeyden önce sanatta buldu. Bu dönemin aydınları, antik eserleri inceleyerek yeniden insani değerlere ve dünya değerlerine yöneldi.
Ortaçağın katı tutumu ile kalıplaşmış, katı bağlarla bağlanmış ve sömürü nesnesi haline gelmiş insan, bağlarından kurtarılarak, birey olma hakkını elde etti. İnsan başlıca bir değer olarak düşünülmeye başlandı. Bu yönelimlerle, yeniden insanın insana dönüşü gerçekleşti.
Yeni yeni topraklar keşfeden insan, kendini de keşfetmek için, kendi içinde bir yolculuğa çıktı. Rönesans, düşünce açısından bir hazırlık dönemi olmakla birlikte, sanatsal açıdan olgun eserlerin verildiği bir dönemdir.
Rönesans sanat dünyası en yetkin ürünlerini mimari, heykel ve resim alanlarında vermiştir. Özellikle İtalyanların üç ismi adeta bu dönemle aynı anda anılır durumdadır. Bu büyük ustalar; Leonardo da Vinci, Raffaello, Michelangelo, sadece sanatsal eserler vermekle yetinmedi, insanın yeniden keşfi diyebileceğimiz büyük deney ve araştırmalar da yaptılar.
Böylece köklü bir insan araştırması, köklü bir estetik araştırması ile birleştirilmiş oldu. Copernicus, Kepler, Galilei gibi Rönesans düşünürleri, Her şeye rağmen evrenin matematiksel bir oranlaması olduğunu söylemekten çekinmediler.
Yorumlar
Yorum Gönder