Şeyh Said İsyanı
Şeyh Said İsyanı (Dönemin adıyla: Genç Hâdisesi, Şubat - Nisan 1925), Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde merkezî yönetime karşı girişilen, geniş çaplı, Kürt ve Zaza aşiretlerin destek verdiği Kürt milliyetçisi ve hilâfet taraftarı ayaklanma.
- Bölge : Elazığ, Bingöl, Diyarbakır ve çevresi.
- Sebep : İslamcı ve Pan-İslamcı aşırıcılık, Doğu bölgesinde bir Kürt devleti kurulmak istenmesi.
- İsyan bastırıldı.
- Takrir-i Sükûn Kanunu kabul edildi.
- İsyanla ilişkili olduğu iddia edilen TCF kapatıldı.
- Bölgede küçük ve kısa süreli isyanlar başladı.
Türkiye
- Sünni Zazalar
- Kürt aşiretleri (Kurmançlar)
- Mustafa Kemal Paşa
- Kâzım Paşa (3. Ordu)
- Mürsel Paşa (VII. Kolordu)
- Naci Paşa (V. Ordu)
-Seyyid Abdülkadir İdam edildi
“Musul-Kerkük kadar önemli olan ikinci konu, Kürtlük sorunudur. İngilizler orada (Kuzey Irak’ta y.n.) bir Kürt devleti kurmak istiyorlar. Bunu yaparlarsa, bu düşünce bizim sınırlarımız içindeki Kürtlere de yayılır. Bunu engellemek için sınırı güneyden geçirmek gerekir.”
Lozan sırasında ve sonrasında İngiliz sözcüleri bunu çağrıştıracak yorumlarda bulunmuşlardır. İngiltere'nin İstanbul Büyükelçilik görevlisi Kidston, 28 Kasım 1919'da Londra'ya gönderdiği raporda şunu diyordu:
“Kürtlere ne kadar güvenmesek de, onları kullanmamız çıkarlarımız gereğidir.”
İngiltere Başbakanı Lloyd George ise, 19 Mayıs 1920'de San Remo'da yapılan Konferans'ta “Kürtlerin arkalarında büyük bir devlet olmadıkça varlıklarını sürdüremezler” diyor, bölgeye yönelik İngiliz politikası için şunları söylüyordu:
“Türk yönetimine alışmış olan Kürtlerin tümüne yeni bir koruyucu kabul ettirilmesi güç olacaktır. İngiliz çıkarlarını, dağlık kesimlerinde Kürtlerin yaşadığı Musul ve içinde bulunduğu Güney Kürdistan ilgilendirmektedir. Musul bölgesinin, öteki bölümlerinden ayrılarak yeni bağımsız bir Kürdistan Devleti’ne bağlanabileceği düşünülmektedir. Ancak bu konuyu anlaşma yoluyla çözmek çok güç olacaktır.”
Lozan konferansında Musul konusunun İngiltere ve Türkiye arasında ikili görüşmeler ile halledilmesi, bu gerçekleşmezse de konunun Milletler Cemiyetine götürülmesine karar verilmişti.
19 Mayıs 1924'te İstanbul'da yapılan görüşmelerde sonuç alınamamış ve İngiltere meseleyi 6 Ağustos 1924'te Milletler Cemiyetine götürmüştür. Şeyh Sait ayaklanması, İngiliz işgal güçlerinin Kuzey Irak'ta sıkıyönetim ilan ettiği, subay izinlerini kaldırdığı, birliklerini Musul'a taşıdıkları günlerde ortaya çıktı.
O günlerde, Sömürgeler Bakanı Musul'a dek giderek denetlemelerde bulunuyor ve güçlü bir İngiliz donanması Basra'ya hareket ediyordu.
Şeyh Said'in isyanından önce İstiklal Harbi'nin önde gelen paşaları, Mustafa Kemal hükûmetinin din aleyhtarı ve totaliter (baskıcı) siyaset yürüttüğünü iddia etmiş ve bu nedenle 17 Kasım 1924'te Cumhuriyet tarihinin ilk muhalif partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF)’nın kuruluşunu ilan etmişlerdi.
Genel Başkanlığını Kazım Karabekir’in yaptığı TCF’nin tüzüğüne, “Madde: 6, Fırka (parti), dinî düşünce ve inançlara hürmetkardır” şeklinde bir ibare konmuştu. TCF yetkililerinden Yarbay Fethi Bey; “Terakkiperverler dindardır. Halk Fırkası dini batırıyor. Biz dini kurtaracağız ve muhafaza edeceğiz”
Şeyh Said hadisesinden iki hafta önce, 1925 Ocak ayı sonlarında, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Erzurum Milletvekili Ziyaeddin Efendi, TBMM kürsüsünde, iktidardaki CHF'nin icraatlarına ağır eleştiriler yöneltiyordu:
“Yeniliğin işret (içki içme), dans, plaj sefasından başka bir şey ifade etmediğini, fuhuşun arttığını, Müslüman kadınların edeplerini kaybetme yolunda olduklarını, sarhoşluğun himaye, hatta teşvik olunduğunu, en önemlisi dinî duyguların rencide edildiğini, yeni rejimin sadece ahlaksızlık getirdiğini, rezil bir yönetimin memleketi çamurların içine sürüklediğini.”
Azadi örgütü
Erzurum'daki birkaç subay tarafından Azadi (Tam adı: Jiwata Azadiya Kurd, Kürt Özgürlüğü Cemiyeti) isimli gizli örgüt Cibran aşiretinin ağalarından Halid Bey tarafından 1923'te kuruldu.
1924'teki ilk kongreye Halid Bey'le de akrabalığı olan Şeyh Said Diyarbakır bölgesindeki Zazaca konuşan Sünni aşiretler üzerinde etkisi sebebiyle çağrıldı ve katıldı.
Martin van Bruinessen'e göre kongrede bulunan Hamidiye alaylarında görev yapmış komutanların çekincesine rağmen, Şeyh Sait Ankara hükümetinin Kürt politikasının tehdit olduğunu belirterek Kürdistan'ın bağımsızlığı için savaşmaya ikna etti. Kongrede bu sebeple Mayıs 1925'te genel bir ayaklanma ve ardından bağımsızlık ilanı planlandı.
Kongre'de verilen bir diğer karara göre dışarıdan yardıma ihtiyaç halinde Suriye'deki Fransızlar, Irak'taki İngilizler ve Bolşevik Ruslar düşünüldü. Ancak dinî nedenlerden ötürü Bolşeviklere karşı çıkıldı.
Sovyetler Gürcistan üzerinden gönderdiği bilgide Kürtlerin ezildiklerinin farkında olmalarına rağmen onlara yardım edecek durumda olmadıklarını, herhangi bir Kürt ayaklanmasının bastırılmasında Türklere yardım etmeyeceklerini belirtti. Bunun üzerine İngilizlerle ilişkiye geçilmesine rağmen İngilizlerin taahhütte bulunmadıkları aktarıldı.
İsyan
Şeyh Said, 13 Şubat 1925 Cuma günü, Piran camisinde verdiği vaazda halka şöyle sesleniyordu:
“Medreseler kapatıldı. Din ve Vakıflar Bakanlığı kaldırıldı ve din mektepleri Millî Eğitim’e bağlandı. Gazetelerde birtakım dinsiz yazarlar dine hakaret etmeye, Peygamberimize dil uzatmaya cüret ediyorlar. Ben bugün elimden gelse, bizzat dövüşmeye başlar ve dinin yükseltilmesine gayret ederim.”
Şeyh Said isyan hazırlıkları için Hani ve Piran gezisini sürdürürken bazı iddialara göre Şeyh'e sığınmış kanun kaçakları jandarmanın takibine takıldı. Kaçakları yakalamak isteyen jandarma ile Şeyh'in askerleri arasında çatışma çıktı. En az bir jandarma öldü. Şeyh Said isyana hazır olmadığı için yatıştırmaya çalışsa da olaylar Lice, Hani ve Darahi'ye doğru yayıldı.
Genç vilayetinin kazası Darahini'yi basarak (16 Şubat) valiyi ve öteki görevlileri esir alan Şeyh Said, halkı İslam dini adına ayaklanmaya çağıran bir bildiriyle hareketi tek bir merkez altında toplamaya çalıştı. Bu bildiride 'din uğruna savaşanların lideri' anlamına gelen mührünü kullandı ve herkesi din uğruna savaşa çağırdı. Başlangıçta isyan İslam şeriatının tesisi adına başlatılmış ise de sonradan Kürt istiklâl hareketine çevrilmiştir.
Mistan, Botan ve Mıhellemiler aşiretlerinin desteğini aldıktan sonra Genç ve Çapakçur (bugün Bingöl) üzerinden Diyarbakır'a yöneldi. Maden, Siverek ve Ergani'yi ele geçirdi. Şeyh Abdullah'ın yönettiği başka bir ayaklanma kolu da Varto üzerinden Muş'a doğru harekete geçti.
Varto'yu ele geçiren isyancılar, Muş'a ilerledilerse de halktan toplanan yardımcı kuvvetlerle Murat Köprüsü civarında mağlup edilip Varto'ya geri çekilmeleri sağlandı.
21 Şubat'ta gelişmeler üzerine hükûmet doğu vilayetlerinde sıkıyönetim ilan etti. 23 Şubat'ta ayaklanmacıların üzerine gönderilen ordu birlikleri Kış Ovası'nda Şeyh Said kuvvetleri karşısında tutunamayarak Diyarbakır'a çekilmek zorunda kaldı. Ertesi gün Elazığ'a giren Gökdereli Şeyh Şerif yönetimindeki başka bir ayaklanma kolu kenti kısa süre de olsa denetim altına aldı. Elazığ birkaç gün boyunca isyancılar tarafından yağmalandı.
Şeyh Said Harekatı'nın başlangıç durumunu gösteren TSK'ya ait askeri harita.
Mart başında Şeyh Said'in emrindeki yaklaşık 10.000 kişilik bir kuvvet Diyarbakır'a saldırdı ve kuşatma altına aldı. Kuşatanlar takviye alıyordu ve kuşatma Şeyh Said tarafından bizzat yönetiliyordu.
Mürsel Paşa komutasındaki garnizon günlerce süren saldırıları geri püskürtmeyi başardı. Fakat bir gece bir grup, şehrin Kürt sakinlerinin yardımıyla Diyarbakır içine girebilmeyi başardı. Bunların varlıkları garnizon tarafından fark edildi.
7-8 Mart arası süren ağır bir çarpışma sonrası şehre sızan grup bozguna uğratıldı ve sadece birkaçı kaçabildi. Kuşatmanın başarısız olduğunu gören Şeyh Said, kuşatmayı kaldırdı ve adamlarını Diyarbakır'dan çekti.
Ortada önde oturan beyaz sakallı Şeyh Sait, onun sağında Şeyh Şerif, arkada kalpaklı Binbaşı Kasım (Kasım Ataç), onun solunda siyah sakallı Melikanlı Şeyh Abdullah.
Şeyh Said bu arada, “Emir’ül Mücahidin Muhammed Said El-Nakşibendi” imzasıyla halka yönelik çeşitli beyannameler yayınladı. Ayrıca, direnişe destek vermeleri için Alevi Zaza aşiret reisleri, Kürt bey, ağa ve aşiret reisleri ile Ergani'deki Türk bey ve ağalarına da aynı imza ile mektuplar gönderdi ve onları Kemalist yönetime karşı ortak mücadeleye davet ederek yardım istedi. Yayınlanan beyannamelerden biri şu şekildeydi:
“Kurulduğu günden beri din-i mübini Ahmedi’nin [İslam] temellerini yıkmaya çalışan Türk Cumhuriyeti Reisi M. Kemal ve arkadaşlarının, Kur’an’ın ahkamına aykırı hareket ederek, Allah ve Peygamberi inkar ettikleri ve Halife-i İslam’ı sürdükleri için, gayri meşru olan bu idarenin yıkılmasının bütün İslamlar üzerinde farz olduğu, Cumhuriyetin başında bulunanların ve Cumhuriyete tabi olanların mal ve canlarının şeriat-ı garrayı Ahmediyye’ye [Muhammed'in şeriatına] göre helal olduğu...”
Şeyh Said, Varto'daki Alevi Zaza olan Hormek aşireti reisleri Halil, Veli ve Haydar Ağalara gönderdiği mektupta da söyle yazıyordu:
“Din-i mübini Ahmedi’yi, kafir olan M. Kemal’in yedi zulmünden tahlis etmek (kurtarmak) gazası niyetiyle Susar’a hareket edildi. Bu gaza ve cihad, mezhep ve tarikat tefrik edilmeden, ‘Lailahe illallah Muhammedün Resulüllah’ diyen bütün İslam muvahhidleri üzerinde farz olduğundan, büyük bir gayret ve şecaat sahibi olan Müslüman aşiretinizin de şeriat-ı garrayı Ahmediyye’ye ve bu cihad-ı ekbere itba’ edeceğinize itimadım berkemaldir. Ya eyyühel-ensar, dinimizi ve namusumuzu bu mülhidlerin (imansızların) elinden kurtaralım, size istediğiniz yerleri verelim. Bu dinsiz hükûmet bizi de kendisi gibi dinsiz yapacaktır. Bunlarla cihad farzdır.”
Öte yandan, Dersim Mebusu ve Alevi-Zaza olan Hasan Hayri (Kanko) Efendi, Şeyh Said'in Elaziz Cephesi Kumandanı olarak görevlendirdiği Şeyh Şerif ile dayanışma içerisine girdi. Elaziz'de Şeyh Şerif ile birlikte hazırladığı ortak bir mektup, 6 Mart 1925'te Dersim'deki tüm aşiret reislerine gönderildi.
Mardin Midyat'ta yerleşik Kürt Cimo aşireti, Şeyh Said isyanına karşı, güçlerini devletin yanında savaşmak için Diyarbakır'a gönderdi.
Zaza şeyhlerinin Darahini'deki şeriat uygulamaları Kızılbaş Dersimlileri ürkütür. Aynı dili konuşsalar da mesafeli ve tedbirli olmaya özen gösterirler. 1860 ile 1936 yılları arasında yaşamış olan Dersim'in ünlü halk ozanı Sey Qaji, Şeyh Said ve adamlarının şeriat istemlerini, bir bela olarak görür.
Olayın başlangıcında Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa ciddiyeti anlayıp Heybeliada'da rahatsızlığı nedeniyle dinlenen İsmet (İnönü) Paşa'yı acilen Ankara'ya çağırdı. İsmet Paşa ve ailesini bizzat Ankara Garı'nda karşılayan Mustafa Kemal Paşa, olayları anlatmak için onu Çankaya'ya götürdü. Çankaya'da, İsmet Paşa'ya "Doğuda din elden gidiyor bahanesiyle İngiliz destekli provokatif ama ciddi bir ayaklanmanın başladığını" söyledi.[kaynak belirtilmeli] İsmet Paşa'nın Ankara'ya gelmesi dedikoduların başlamasına neden oldu.
Ali Fethi (Okyar) Bey'in görevden ayrılacağı, yeni hükûmeti İsmet İnönü'nün kuracağı ve önlemleri onun alacağı konuşulmaya başlanmıştı.[kaynak belirtilmeli] Ayrıca Ali Fethi Bey ile İsmet Paşa'nın arası açıktı. Ali Fethi Bey olayı isyan olarak tanımlamamıştı ve sıkıyönetimle durdurulacağına inanıyordu.
Ancak, olayların hızla tırmanması karşısında Başbakan Ali Fethi Bey'in istifasını isteyen Mustafa Kemal Paşa, 3 Mart'ta İsmet Paşa'yı yeni bir hükûmet kurmakla görevlendirdi. Bir gün sonra TBMM hemen Takrir-i Sükun Kanunu'nu kabul ederek hükûmete olağanüstü hâl yetkileri tanıdı. Ayaklanmayla ilgili yayınlara konan yasak daha sonra başka önlemleri de kapsayacak biçimde genişletildi.
Ayrıca Ankara ve Diyarbakır'da İstiklal Mahkemeleri kurulması kararlaştırıldı.[kaynak belirtilmeli] Bu sırada Diyarbakır'ı kuşatma altına alan Şeyh Said kuvvetleri, hükûmet kuvvetleri tarafından püskürtülerek geri çekilmeye başladı.
Geniş çaplı bir sevkiyatın ardından toplu saldırıya geçen (26 Mart) ve bir bastırma harekâtıyla ayaklananların çoğunu teslime zorlayan askerî birlikler, İran'a geçmeye hazırlanan ayaklanma önderlerini Boğlan'da (bugün Solhan) sıkıştırdı. Şeyh Şerif ve yanındaki bazı aşiret reisleri Palu'da yakalanırken, Şeyh Said de Varto yakınlarında yakın bir akrabasının ihbarıyla Carpuh Köprüsü'nde ele geçirildi (15 Nisan 1925).
Yorumlar
Yorum Gönder