Babai Ayaklanması (Babai Baba Resul Ayaklanması/İsyanı)

Babai Ayaklanması ya da Babai İsyanı ya da Baba Resul Ayaklanması/İsyanı, Vefaiyye takipçilerinden Baba İlyas Horasani ve müridi Baba İshak'ın 1240 yılında Anadolu Selçuklu Devleti topraklarında çıkardığı ayaklanmadır.

Ayaklanma Maraş, Adıyaman, Kâhta, Gerger, Elbistan, Kefersud (günümüzde adı Doğanyol), Harran, Urfa, Amasya ve Tokat bölgelerindeki Türkmen kitleleri arasında yayılmıştır.

Anadolu Selçuklu tarihindeki en büyük Türkmen ayaklanmasıdır. Başlangıçta Güneydoğu Anadolu'da ortaya çıkan, daha sonra Orta Anadolu'ya yayılan ayaklanmada kadın, erkek, çocuk ve yaşlılarla birlikte bir araya gelen kalabalık Türkmen grupları etrafı yağmalayarak ilerledi ve karşılarına çıkan Anadolu Selçuklu kuvvetlerini birçok kez yenilgiye uğrattı. 

En sonunda Malya Ovası'nda, Anadolu Selçuklu ordusu içinde yer alan Frenk paralı askerlerinin atılganlığı sayesinde Türkmen savaşçıların büyük çoğunluğu imha edilerek ayaklanma bastırılmıştır. Devlet büyük bir tehlikeyi bu şekilde atlatmış olmasına karşın bu başarının ağırlığı altında kalmış, Anadolu Selçuklu Devleti'nin Moğol İmparatorluğu’nun vassalı haline gelmesinin önünü açmıştır. 

Dahası bu olayı izleyen yüzyıllarda ortaya çıkan ve Babai hareketi, Babailer Hareketi ya da Babailik olarak bilinen siyasi, toplumsal ve dini nitelikteki hareketin etkisi yıllarca sürmüştür. Yerli ve yabancı araştırmacılar, muhtemelen Mehmet Fuat Köprülü ve Abdülbaki Gölpınarlı’nın etkisinde kalarak Baba İlyas tarafından kurulmuş bir tarikatın var olduğu konusunda hemfikirdir. Buna karşın Ahmet Yaşar Ocak'a göre böyle bir tarikatın varlığını kabul ettirecek herhangi bir ipucuna rastlanmamaktadır.

Kaynakça

Günümüze ulaşan kaynaklar esas olarak Farsça kaleme alınmış bir Müslüman çalışması ile biri Latince, diğeri Süryanice olmak üzere iki Hristiyan kitabıdır. Ortaçağ kaynaklarından diğerleri birkaç cümlelik bilgiler vermektedir. 

Üçüncü el kaynaklar ise daha fazla bilgi içermektedir. Günümüzde ise konu üzerine yerli ya da yabancı pek çok çalışma vardır. Ayaklanmanın niteliği konusunda ise araştırmacılar oldukça geniş bir yayılım içinde değerlendirme yapmaktadırlar. 

Yalın olarak bir “Türkmen isyanı” olan ayaklanmayı Marksist araştırmacılar, bir “köylü isyanı” olarak, bir sınıf mücadelesi olarak tanımlamaktadır. Diğer yandan tarihte böyle bir olayın gerçekleşmediği, Türkmenlere düşman Anadolu Selçuklu yöneticilerinin Türkmenleri suçlamak için uydurdukları bir söylence olduğu ya da Alevi Türkmenleri imha etmek isteyen Sunni Anadolu Selçuklu idarecilerinin katliamı olarak anlatan tarihçiler vardır.

Günümüze ulaşan kaynaklar içinde en önemlisi sayılan İbn Bibi’nin el-Evâmirü'l-Alâiyye fi'l-umûri'l-Alâiyye adında bir eseri vardır. Anadolu Selçuklu sarayında görev yaptığı ve dönemin olaylarına bizzat tanık olduğu için çok önemli ayrıntılar vermektedir. 

Birinci elden bir kaynak olmasına karşın, yüksek bürokrat ve Anadolu Selçuklu resmi tarihçisi misyonu nedeniyle tarafsızlığı tartışma götürmektedir. Örneğin Türkmenler hakkında yazdıkları son derece olumsuz satırlardır. Hatta peygamberlik iddiasında olduğu savı da İbn Bibi’nin Türkmenlere karşı düşmanca duygularından kaynaklandığı ileri sürülmektedir. 

İranlı bir aileden gelen İbn Bibi’nin babası Harzem sarayında bürokrat olarak hizmet görmüş, Moğol istilası nedeniyle Anadolu’ya gelmiştir. İbn Bibi, I. Alaeddin Keykubat’ın daveti üzerine Anadolu Selçuklu hizmetine girmiştir. Söz konusu eserini, Eski baba dostu İlhanlı tarihçisi Alaüddin Atamelik Cüneyvi’nin direktifi üzerine yazmaya başlamıştır. 

Cüneyvi’nin İlhanlı sarayı hizmetinde ve İran’da İlhanlı hakimiyetini meşrulaştırmayı amaçlayan bir aile dostu olması nedeniyle İbn Bibi de onun çizgisine içeriğine, tarzına ve amacına uygun bir eser yazmak zorundaydı. Sadece Cüneyvi’ye yakınlığı dolayısıyla değil, 

Anadolu’daki noyanlarla da yakın temas halinde olmasından ötürü Moğol işgaline sempatik görünmek zorundadır. Öyle ki eserinin bir yerinde İlhanlı hakimiyeti zamanını kastederek “tüm rum ülkesine (Selçuklu ülkesi) bolluk, bereket ve asayiş gelmişti” demektedir.

Latince kaynak olan Simon de Saint-Quentin'in çalışması orijinalde günümüze ulaşmamıştır. Elimizdeki eser bir Fransız tarihçinin büyük kısmını kendi çalışmasında vermesine dayanır. Daha sonra Fransızca olarak Histories des Tartares adıyla yayımlanmıştır. Saint-Quentin, Moğollar'a Hristiyanlığı anlatma görevi verilen bir Dominiken misyoner grubunda, doğu dillerini çok iyi bildiği için yer almıştır. Anadolu'da birkaç yıl kalmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

II. Mehmet (Fatih Sultan Mehmed)

GÖKTÜRKLER

Doğu Trakya Tarihi